SONSUZ VEDA

Sonsuz Veda

Bölüm 1: Karşılaşma

Soğuk bir kış akşamıydı. İstanbul’un dar sokaklarında ince ince yağan kar, kaldırım taşlarının üzerini ince bir örtü gibi kaplamıştı. Defne, omzuna sardığı kalın atkıyı biraz daha sıkıca sararak hızlı adımlarla yürüyordu. O akşam Taksim’deki küçük bir kafede Kerem’le buluşacaklardı. İki ay önce tamamen tesadüfen tanışmışlardı; yağmurlu bir akşamda otobüs durağında beklerken yanına yaklaşan Kerem’in “Şemsiyenizi paylaşır mısınız?” sorusu ile başlayan sohbetleri, kısa sürede unutulmaz anılara dönüşmüştü.

Kafenin kapısını açtığında içeriden yayılan kahve kokusu ve loş ışık Defne’nin içini ısıttı. Gözleri hemen Kerem’i aradı. Kerem, her zamanki gibi pencere kenarındaki masada oturuyordu. Üzerinde gri paltosu, önünde buharı tüten kahvesi vardı ve elinde bir defterle bir şeyler karalıyordu. Defne usulca yaklaştı ve masanın karşısına oturdu. Kerem başını kaldırıp gülümsediğinde Defne’nin kalbi, o an her zamankinden daha hızlı attı.

“Yine mi yazıyorsun?” diye sordu Defne, gülümseyerek.

“Bazen kelimeler seni kurtarır,” diye yanıtladı Kerem. “Sen gelmeden önce onları kağıda dökmek istedim.”

O gece saatlerce konuştular; kahkahalar, derin sessizlikler ve paylaşılan anılar birbirine karıştı. Defne, onun yanındayken dünyanın daha güzel bir yer olduğunu hissediyordu.

Bölüm 2: Aşkın Filizlenişi

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Beraber İstanbul’un sokaklarını arşınladılar; Galata Kulesi’nin tepesinde rüzgarı dinlediler, Emirgan Korusu’nda düşen sarı yaprakların arasında yürüdüler. Kerem’in fotoğraf tutkusu vardı ve her fırsatta Defne’nin fotoğraflarını çekerdi. “Bir gün sergim olduğunda, en güzel kare sen olacaksın,” derdi her defasında.

Fakat bahar geldiğinde Kerem’in hareketlerinde bir huzursuzluk belirmeye başladı. Artık daha az gülüyor, daha fazla dalıp gidiyordu. Defne ne olduğunu sorduğunda ise hep konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Bir akşam, Kerem elinde kahvesiyle gözlerini Defne’ye dikerek derin bir nefes aldı.

“Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum,” dedi. “Ama sana dürüst olmam gerek…”

Defne’nin kalbi sıkıştı. Onun gidişatını haftalardır hissediyordu.

“Londra’dan teklif aldım,” dedi Kerem. “Bir fotoğraf sergisi açmam için davet edildim. Hayalimdi bu, ama aynı zamanda seni burada bırakmak istemiyorum.”

“Gitmelisin,” dedi Defne, boğazı düğümlenerek. “Hayallerinden vazgeçemezsin.”

“Ya döndüğümde burada olmazsan?” diye sordu Kerem. Sesinde korku vardı.

“Eğer gerçekse, ben hep burada olacağım,” diye fısıldadı Defne.

Bölüm 3: Ayrılık ve Hasret

Kerem Londra’ya gittiğinde, Defne her sabah telefonuna göz atarak uyanmaya başladı. Kerem’in mesajları önce düzenli geliyordu; fotoğraf çekimlerinden bahsediyor, şehri keşfettiği anıları paylaşıyordu. Ancak zamanla mesajlar seyrekleşmeye başladı. Defne endişeliydi ama her seferinde kendini avutuyordu: “Yoğundur,” diyordu kendi kendine, “Elbet yazar.”

Fakat bir sabah Kerem’in en son attığı mesajın üzerinden haftalar geçmiş olduğunu fark etti. Defne içindeki korkuyu bastıramaz oldu ve Londra’ya gitmeye karar verdi. Kerem’in ona bahsettiği galeriyi bulduğunda kalbi yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Galerinin kapısında Kerem’in adı büyük harflerle yazılmıştı: Kerem Arslan – Sessiz Hikayeler.

Defne, nefesini tutarak içeri girdi. Fotoğrafların arasında dolaşırken her karede tanıdık bir hikaye gördü: Birinde kendisi Galata Köprüsü’nde duruyordu, bir diğerinde Emirgan Korusu’ndaki sarı yaprakların arasında yürüyordu. En köşedeki fotoğrafta ise Defne, kafedeki pencere kenarında Kerem’e gülümserken görüntülenmişti. Altında tek bir cümle yazıyordu:

“Onu tanıdığım gün, hayatımın anlamını buldum.”

Bölüm 4: Mektup ve Vedalaşma

Bir galeri çalışanı yanına yaklaştı ve “Siz Defne misiniz?” diye sordu. Defne başını şaşkınlıkla salladı. Kadın ona katlanmış bir mektup uzattı. “Bunu size bırakmamı istedi.”

Defne elleri titreyerek mektubu açtı. Kerem’in tanıdık el yazısıydı:

*Sevgilim,

Bunu yazarken seni ne kadar sevdiğimi tarif edemem. Londra’ya geldiğimde öğrendim ki sağlığım iyi değil. Sana bunu yazmaktan korktum çünkü seni üzmek istemedim. Ama şimdi biliyorum ki, seni üzmekten daha kötü olan şey, seni bilmeden bırakıp gitmek.

Eğer bu satırları okuyorsan, bil ki seni her zaman sevdim. Her fotoğrafa seni sakladım. Her karede bir izini bırakmak istedim ki, ben olmasam da seni gören herkes senin güzelliğini ve ışığını fark etsin.

Bir gün güneş yüzüne vurduğunda, bil ki o benim sana olan sevgimdir. Bir rüzgar yanağını okşadığında, bil ki o benim seni sarışım. Ve her fotoğrafa baktığında bil ki ben hep senin yanındayım.

Seni hep seveceğim.

Kerem.*

Defne’nin gözlerinden yaşlar sessizce süzüldü. Galeriden çıktığında Londra’nın soğuk havası yüzünü okşadı. Defne gözlerini kapadı ve o rüzgarın Kerem’in dokunuşu olduğunu hissetti. Yüzünde keder dolu ama huzurlu bir gülümsemeyle fısıldadı:

“Ben de seni hep seveceğim…”

Masalcı Baba

Çocukların hayatını daha eğlenceli bir hale getirmek ve gelişimlerine katkıda bulunmak için size masal sitemizi açtık keyifli okumalar :)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu