Kilitli Kapılar
Vakti zamanında bir padişah, kendisine yardımcı bir vezir bulmaya karar vermiş ve veziri seçmeden evvel çok büyük bir kapı yaptırmış. Yaptırmış olduğu kapının merkezine de onlarca sayıda kilit koydurmuş. Bir kilit, bir halka kilit derken kapının her yeri baştan aşağıya çeşit çeşit kilit dolmuş. Bunun ardından padişah, vezir adaylarını birer birer huzuruna buyur etmiş. Padişah, huzuruna gelen birinci adama: “Sen, benim vezirim olmak istiyorsun değil mi?” Diye sormuş.
Birinci adam: “Evet”, diye cevap vermiş.
Padişah: “Eğer benim vezirim olmak istiyorsan; şu kapıyı anahtar, levye ve benzeri hiçbir alet – edevata dokunmadan açmanı istiyorum demiş.
Birinci adam kapıya doğru dönmüş, şöyle bir bakmış ve demiş ki: “Efendim, bu mümkün değil! Kaldı ki anahtarla bile olsa bu kapıyı açmak saatler sürer.
Bunun üzerine padişah: “Peki, sen çık öteki gelsin” demiş.
İkinci adam içeri girmiş, padişah ona da aynısını söylemiş.
O da: “Efendim, anahtarla bile olsa…” Padişah: “Tamam, tamam. Çık…”
Öteki gel, öteki gel derken, hepsi gelmiş.
Son vezir adayı padişahın huzuruna gelmiş.
Padişah: “Sen de vezir olmak istiyor musun?” Diye sormuş.
Üçüncü adam da: “Evet” demiş.
Padişah: “Peki, eğer vezir olmak istiyorsan şu kapıyı anahtar, levye, hiçbir alet – edevata dokunmadan açmanı istiyorum.” Demiş.
Üçüncü adam kapıya şöyle bir göz atmış. Sonra padişaha dönmüş ve demiş ki: “Devletli sultanım, aslında aklım der ki, bu kapı böyle açmaya açılmaz. Lakin bize itmek düşer” demiş. Elini şöyle bir kapıya uzatıp hafifçe dokununca kapının açılıverdiğine, aslında bu kilitlerin hiçbirinin kapalı olmadığına şahit olmuş. Bütün kilitler açıkmış ve adam padişahın veziri olmuş.
Sevgili kardeşlerim, yüce Rabbin rızası nerede gizli hiçbirimiz bilmiyoruz; belki bir vakit namazda, belki bir yetimin başını şefkatle okşamakta, belki bir kediye merhametle bir kap su vermekte, belki de yanından geçen ve hiç tanımadığın birine Allah’ın selamını vermekte… Bunun için Allah’ın rızası nerde, hangi kapının ardında gizli bilemiyoruz. Biz kullara yalnızca kapıyı itmek yani inancımızın gereğini yapmak düşer.