Limon Ağacı Hikayesi

Bir işadamının evinin bahçesinde, her türlü meyve ağacı bulunuyordu. Yalnız iki limon ağacı vardı ki Mayıs ayı gelince bahçede ferah bir esintinin kaynağı olur, bu ağaçlardan yayılan koku çevredeki apartmanların dört duvarı arasına sıkışmış insanları bile yaşama sevinciyle doldururdu. Ancak bu ağaçlardan biri sanki topraktaki tüm gücü diğer ağaca vermişçesine bir çalı gibi düzensiz, bir vişne ağacı gibi cılız dallarla sahipti.

Büyük ağaç cılız ağacı hor görür, fırsat buldukça cılızlığını yüzüne vuru ve hep düzenli şekli güçlü dallarıyla böbürlenirdi. Zayıf ağacı sadece büyük olan ağaç küçümseniyordu. Bahçedeki bahçıvan da ondan neredeyse ümidi kesmiş, ev sahibine sık sık bu ağacın gereksizliğinden dem vuruyordu. Bu nedenle suyun çoğu her zaman büyük ağaca gidiyor, hatta çoğu zaman küçük ağacı sulama zahmetine bile girmiyordu.

Şiddetli bir poyraz, bahçede yeni bir canlılığı da beraberinde getirdi. Poyrazın dağlardan taşıdığı çiçek tohumları bahçeye dağıldı. Bahçenin her tarafı bir sürü sebze, çiçek ve ağaçlarla dolu olduğundan kendilerine hayat alanı bulmaya çalışan dağ çiçeklerinin tohumları çareyi altı boş olan limon ağaçlarından izin istemekte buldular.

Büyük ağaç, bahçedeki yerini kaptırmak niyetinde değildi. Çiçek tohumlarına; “Sizler çok su istersiniz. Benim için verilen suyu da emip beni susuz bırakırsınız, kurumama sebep olursunuz.” dese de susuz bırakılmayacağını biliyor, asıl korkusunu dile getirmekten utanıyordu.

Büyük limon ağacı, kendisinden daha güzel çiçekleri olan bu dağ bitkilerinin bahçedeki tahtını sallamalarından korkuyordu. Öyle ya kendisinin küçük beyaz çiçekleri, dağ çiçeklerinin yanında fark bile edilmeyecekti. Halbuki limon ağacı tüm çabasını bahçenin en gözde ürünü olmaya harcıyordu.

Küçük ağaç ise bu duruma çok farklı bakıyordu. Susuzluk çekme korkusu hiç taşımıyor, bu hayatı ona bahşeden gücün onun yaşaması için ihtiyaç duyacağı suyu da vereceğinden hiçbir zaman şüphe duymamıştı. Cüssesi ve güzelliğiyle böbürlenme telaşı da hiç olmamıştı.

Ona da aynı teklif yapıldığında hiç tereddütsüz kabul etti. Çiçeklere bundan duyacağı mutluluğu da güzel sözlerle ifade etti. Üstelik varlıklarının onu yalnızlıktan da kurtaracağını söyleyerek gönüllerini okşadı

Büyük ağacın başkalarına tahammül edemeyen kıskanç yapısın aksine küçük limon ağacı her güzelliğin güzelliğini artıracağına inanıyordu.

Böylece dağ çiçeği tohumları küçük limon ağacının etrafında yerlerini aldılar. Tohumları bir müddet sonra filizlenip ardından çiçek açınca bahçenin en iyi köşesini oluşturdular. Küçük limon, bu güzelliğin daha da serpilmesi için güneşe engel olan yapraklarını bile dökme fedakârlığı gösteriyordu.

Çiçekler, gelişip serpildikçe bahçede hiç olmamış kokular rüzgârla etrafa yayıldı. Bu kokunun kaynağını arayan bahçıvan, dağ çiçekleriyle karşılaşınca çok mutlu oldu. Ev sahibinden de bu mis kokular sebebiyle övgüler alan bahçıvan, sabahın erken saatlerinde kalkıp mis kokular saçan çiçeklerin yanına geliyor, onlara özel bir ihtimam gösteriyor, önce onları gübreyle besliyor, suluyor ardından diğer çiçek ve ağaçlarla ilgileniyordu.

Çiçekler; kendileri için toprağa konulan her gübre parçasını, akıtılan her damla suyu küçük limon ağacıyla paylaşıyorlardı. Bu bolluk içinde açlığı unutan, dallarının ucuna kadar suya kavuşan limon ağacı da her gün biraz daha güçlendi. Cılız dallar güçlü dallara dönüşürken, tüm şekilsizliği de ortadan kalkmıştı.

Küçük limon ağacının çiçeklere karşı gösterdiği sevgi, ona öyle güçlü bir dönüş yaptı ki ilkbahar geldiğinde bahçedeki en büyük ağaç haline gelmişti. Arılar ondan bal almak için sürekli onu etrafında uçuşuyor, dallarına konan kelebekler güzelliğine güzellik katıyordu.

Büyük limon ağacı ise artık bahçedeki en cılız ağaç haline gelmişti. Yalnızlık bir yandan bir türlü içinden atamadığı kıskançlık duygusu bir yandan onu her geçen gün kurutuyordu.

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu