Sakanın Eşeği
Günlerden bir gün, yoksul bir saka ve onun bir eşeği varmış. Eşek, zayıf, çelimsiz ve yara bere içindeymiş. Yiyecek hiç bir şey bulamıyormuş.
Padişahın seyisi, sakayı tanıyan eski bir dostuymuş. Gezerken yolda sakayı görmüş. Hal hatır sorduktan sonra, sakaya dönüp demiş ki;
Bu gariban eşek neden böyle, açlıktan neredeyse yığılıp ölecek, demiş.
Saka dayanamamış başlamış halini anlatmaya;
Değerli dostum, biliyorsun ben çok gariban biriyim. Benim gibi gariban bu hayvana da yiyecek değil arpa, ot bile veremiyorum. Ondan dolayı böyle zayıf bir hale geldi, demiş.
Seyis;
Durumun anlıyorum sevgili dostum. Sen şu gariban hayvanı ver de onu padişahın ahırına götüreyim, orada güzel yemlerden yesin de kendine gelsin biraz, demiş.
Saka çok sevinmiş. Hemen kabul etmiş bu teklifi. Seyis gariban eşeği alıp padişahın ahırına götürmüş. Eşek, tertemiz ahırı ve sağlıklı atları görünce;
Atlar burada keyif içinde yaşarken, benim durumuma bak diye sitem etmiş.
Bir müddet geçtikten sonra ülkede savaş çıkmış. O sağlıklı atların hepsi hazırlanıp savaşa götürülmüş. Günler geçmiş ve atlar ahıra geri dönmüş. Ama hepsi yaralar içindeymiş. Vücutlarında oklar saplanmış haldeymiş.
Diğer gün doktor gelip, atları bağlamış ve yaralarını sarıp okları çıkarmış. Bunu gören eşek, daha önce söylediklerinden bin pişman olmuş. Durumuna şükretmiş ve demiş ki;
İyi ki ben o atlardan biri değilim.