Şükürsüzlüğün Akıbeti
Vaktiyle bir hükümdarın oğlu, atıyla seyir halindeyken attan düşmüş. Bu düşme sonucu boyun kemikleri birbirine girmiştir. Boynu, fil boynu gibi gövdesine batmıştı. Bir yere bakmak için tüm vücuduyla dönüyordu.
Hükümdarın yurdunda bulunan tüm doktorlar, çareleri tüketmişti. Komşu ülkelerden birisinde yaşayan bir doktor, hükümdarın oğlunun boynunu düzeltmişti. Kemiklerini ve damarlarını düzelterek, başını eski haline getirmişti. O doktor olmasaydı, hükümdarın oğlu ömür boyu sakat kalacaktı veya ölecekti.
Bir süre sonra hükümdarın oğlu komple iyileşmişti. Hükümdarın oğlu iyi olduktan sonra doktor, onları gitme kararı aldı. Hükümdar ve oğlunu ziyarete giden doktor, beklediği ilgiyi görmemiştir. Şehzade ve hükümdar başını doktorun ters tarafına çevirip, onu hiç umursamıyorlardı. Doktor üzülerek başını yere eğdi. Kalkıp giderken şöyle mırıldanmaya başladı; “Ben onun boynunu iyileştirdim. Ben bunu yapmasam o, bugün bana başını çeviremezdi.”
Doktor görmüş olduğu bu ilgisizlik ve hakaret karşılığı olarak, hükümdar ve oğluna ders vermek için, onlara tohum gönderdi. Tohumla beraber şu haberi yolladı; “Şehzade bunu buhurdanda yaksın, şifalı ve çok güzel bir kokudur.”
Şehzade, tohumları yaktıktan sonra hapşırmaya başladı. Hapşıran şehzadenin başı eskisi gibi olmaya başladı. Hükümdarın emri ile doktor çok arandı ama doktor bulunamadı. Hükümdar, doktordan özür dileyecekti. Ancak doktordan haber alınamadı. Hükümdar teşekkür ve özür için geç kalmıştı. Ne yazık ki iş işten çoktan geçmişti.