Uyuyan Güzel Masalı
Zamanın birinde, bir ülkede bir kral ve kraliçe yaşarmış. Çok istemelerine rağmen bir türkü çocukları olmamış. Ama günlerden bir gün sonunda bir evlatları olmuş ve çok sevinmişler. Kral tüm ülkeye yeni doğan bebeği şerefine ziyafet vermiş, şölenler, kutlamalar düzenlemiş. Baba olmanın verdiği mutluluğu tüm halkıyla paylaşmış. Bebeği kız çocukmuş ve altını temizlemeye çalışırken başına gelen olayları komik bir şekilde anlatıp insanları güldürmüş. Yemişler, içmişler, gülmüşler, sıra gelmiş minik prensese hediyelerini sunmaya. Hediyeler sunulurken sıra on iki periye gelmiş.
İlk peri hediye olarak mutluluk veriyorum demiş. İkinci peri güzellik veriyorum, üçüncü peri de aklı veriyorum demiş. Bütün halk, kral ve kraliçe coşku içinde alkışlamış hediyeleri ve sevinçle kabul etmişler. Dördüncü peri, beşinci peri ve diğerleri birbirinden güzel ve kıymetli hediyelerini vermeye devam ederken sıra gelmiş en son on ikinci periye… Tam hediyesini vereceği sırada yer gök birbirine girmiş sarayda. Hava kapatmış, gök gürültüsü ile sarsılmış her yer, bir rüzgar bir kıyametle kapılar açılmış ve içeriye yaşlı, çirkin, korkunç tipli bir kadın gelmiş. Herkes on üçüncü peri diye bağırmış dehşetle ve korkudan gözlerini kapatmışlar.
On üçüncü peri o çirkin sesiyle neden davet edilmediğini sormuş. Kral da durum idare etmiş, aslında çağıracaktık ama unutuldu sanırım demiş. Halbuki kral bilerek çağırmamış, çünkü sarayda periler için sadece 12 altın tabak takımı varmış. Bir tane eksik olduğu için de çareyi on üçüncü periyi davet etmemekte bulmuş. Ancak artık saraya kadar gelince mecburen sofrada hemen ona da yer açtırmış.
Hizmetkarlar acele ile servis açmışlar bu son periye ve buyur etmişler. On üçüncü peri bebeğin yanına gelmiş ve demiş ki, benim de hediyem ölümdür. Bu prenses 15 yaşına gelince parmağına iğne batacak ve ölecek diyerek, pis bir kahkaha atmış ve tozu dumana katarak ortadan yok olmuş. Bu kötü büyüyü hediye olarak sunan on üçüncü peri böylelikle kraldan intikamını almış ve gitmiş. Bunu duyan kraliçe ağlamaya başlamış. Herkesin morali çok bozulmuş, bütün tatları kaçmış.
Herkes bir sessizlik içine bürünmüş. Hemen on ikinci peri atılmış ileri ve demiş ki, ben hediyemi henüz vermedim. Belki bu büyüyü tamamen bozamam ama değiştirebilirim güzel prensesin kaderini demiş. Benim hediyem bu büyüyü değiştirmektir. Prensesimiz 15 yaşına bastığı gün parmağına iğne batar batmaz ölmesin, sadece yüz yıl sürecek bir uykuya yatsın demiş.
Aradan yıllar geçmiş. Kral ve kraliçe ülkedeki bütün iğneleri toplatmış ve imha ettirmiş. Artık o ülkede tek bir iğne bile kalmamış. Üstelik o kötü günü de unutmuşlar, mutlu mesut hayatlarına devam etmişler. Prenses büyümüş, serpilmiş, dünyalar güzeli bir prenses olmuş. O güne kadar da güven içinde yaşamış. Ama on beş yaşına bastığı gün güzel prenses bir kapı keşfetmiş sarayda ve kapıyı açıp merdivenlerden yukarı çıkmış. Merdivenlerin tepesinde bir oda daha varmış. Kilitliymiş ve kapıda da altın bir anahtar varmış. Prenses kapıya yaklaşmış altın anahtarı çevirmiş ve kapıyı açarak odadan içeri girmiş.
Oda da yaşlı bir teyze varmış ve ne olduğunu anlayamadığı tekerlekli bir şey çalıştırıyormuş. Ne yaptığını sormuş merakla yaşlı teyzeye. . . Teyze de iplik eğiriyorum gel yardım et demiş güzel prensese. . . . Güzel prenses merakla yaklaşmış, eline iğneyi alması ile batması ve yere yığılıp kalması bir olmuş. O an sanki dünya durmuş. Saray, prensesle birlikte sonsuz bir uykuya dalmış. Her yer sessiz, ıssız kalmış. Hareket eden, ses çıkartan, canlı hiç bir şey kalmamış. Büyü gerçek olmuş ve yüzyıllık uyku başlamış. Prenses ve tüm sarayda sanki zaman durmuş.
Aradan uzun bir zaman geçmiş, yüzyıl kadar bir zaman. Günlerden bir gün yakışıklı bir prens civardan geçerken bu sessiz sarayı görmüş ve çok merak etmiş. Hemen hizmetkarlarını yanına çağırarak sormuş. Buranın hikayesi nedir demiş ve hizmetkarlar prense durumu anlatmışlar. Önce pek inanmamış yakışıklı prens ancak daha sonra merakına yenilerek sarayı keşfetmeye gitmiş.
Gerçekten de bütün saray uykudaymış. Çevreyi dolaşırken kendisini birden prensesin önünde buluvermiş ve gözlerine inanamamış. Güzel prenses melekler gibi mışıl mışıl uyuyormuş. Prens uyuyan güzel diye kulağına usulca fısıldamış ve güzelliğine dayanamayarak onu alnından öpmüş. Öpücükten sonra prenses güzel gözlerini hemen açmış. gözlerini açar açmaz bütün sarayda uyanmış. Birden her şey canlanmış, sesler gürültüler eskiye dönmüş. Tavuklar gıdaklamış, çocuklar koşturmaya başlamışlar. Müzik sesleri, coşku, heyecan dolmuş her yer ve tüm saray kaldığı yeren hiç bir şey olmamış gibi devam etmeye başlamış.
Bu arada gözlerini açan prenses, prensin kollarında çok mutluymuş ve birden birbirlerine aşk ile bağlanmışlar. Yakışıklı prens uyuyan güzelini artık asla bırakamayacağını söyleyerek evlenme teklifinde bulunmuş. Güzel prenses de bu teklifi mutlulukla kabul etmiş. Krala haber vermişler. Kralda onaylamış ve çok sevinmiş. Muazzam bir ziyafet hazırlatmış ve 40 gün 40 gece eğlenceler eşliğinde evlenmişler, hayatlarının sonuna kadar da mutlu mesut yaşamışlar. Böylece Kötülük asla tutmamış ve her zaman iyiliğin kazandığını bütün halk, kral ve kraliçe görmüş. Bir daha da asla kötülükle, kötü büyülerle karşılaşmamışlar.